Ülkemizde bu konular yavaş yavaş oturuyor olsa da Amerika hip-hop sahnesinde debut yani ilk albüm bir sanatçının kariyerinin en büyük adımlarından biridir. Birçok dinleyici debut albüm sonrası sanatçının yapabildiklerini ve yapamadıklarını görür, onu ana dinleme rotasyonuna alıp almayacağına karar verir.
İlk stüdyo albümü bu açıdan önemli bir sınavdır ve bu sınavı başarıyla geçen sanatçılar kendilerine belirli bir kredi yaratır. Aslında bu içerikte de bu kredilerin ne kadar dayandığını hep beraber göreceğiz çünkü konumuz kariyerleri boyunca ilk albümlerinin seviyesine tekrar yaklaşamayan rap sanatçıları. Bazı sanatçı ve albüm tercihlerime tabii ki katılmayabilirsiniz, neticede öznel bir dosya konusunu işliyorum. Haydi başlayalım!
The Game – The Documentary
Muhtemelen içeriğin en bariz örneklerinden biriyle başlıyorum. The Game, 2004 yılında kendi plak şirketi Get Low Recordz’tan Untold Story isimli bağımsız albümünü yayınlasa da debut’unu Dr. Dre’nin şirketi Aftermath Entertainment ile 50 Cent’in şirketi G-Unit Records ile yapacaktı. Dr. Dre’nin onu keşfedip elindeki bütün imkanları sunmasıyla The Game bir anda prodüksiyonunda Dr. Dre, Kanye West, Scott Storch, Timbaland gibi prodüktörlerin ve konuk listesinde de Eminem, 50 Cent, Nate Dogg, Faith Evans, Busta Rhymes gibi isimlerin yer aldığı bir debut albümü hazırlamıştı. Özellikle o dönemin en hype isimlerinden 50 Cent’in eşlik ettiği Hate It Or Love It ile How We Do şarkıları tam anlamıyla klasiklere dönüşmüş ve The Game, Batı Yakası rap’inin en önde gelen ismi olmuştu. Albüm sonrası 50 Cent ile yıllarca sürecek kavgasına başlayan The Game, 2006 yılında yayınladığı albümü Doctor’s Advocate’i Aftermath ve G-Unit’ten değil Geffen Records’tan yapacaktı. Albüm kaliteli şarkılara sahip olsa da elbette ki The Documentary’nin çektiği çıtaya yetişememişti. The Game, kariyerinin devamında zaman zaman kaliteli şarkılar yaptı tabii kii ancak hiçbir zaman ortaya Batı Yakası rap’i tarihinin en iyi albümlerinden olan The Documentary gibi bir iş koyamadı.
Rich The Kid – The World Is Yours
2018 yılına kadar kendi plak şirketi Rich Forever Music ile beraber toplama mixtape’ler yapan yeteneğini şirketlere ispatlayan Rich The Kid, Interscope Records ile yaptığı anlaşma sonrası ilk stüdyo albümü The World Is Yours’u hazırlamaya başlamıştı. Şirketin desteği sayesinde Kendrick Lamar, Future, Swae Lee, Offset, Quavo, Chris Brown, Khalid, Rick Ross, Trippie Redd, Lil Wayne gibi isimleri toplamış ve 2018 yılının en göze çarpan albümlerinden birini ortaya çıkarmıştı. Dıştan bakıldığında sıradan bir trap albümü olarak görülen The World Is Yours, özellikle serinin devamı The World Is Yours 2 ve BOSS MAN albümleriyle kıyaslandığı zaman çok daha özenle hazırlanan bir iş olarak öne çıkıyor. Rich The Kid, ilk stüdyo albümü sonrası kariyerini çok sıradan ve işlerini merak ettirmeyen bir yere götürdü ama henüz yaşı genç elbette. İleride farklı işlerle bizi şaşırtabilir.
Macklemore & Ryan Lewis – The Heist
Macklemore’un Ryan Lewis ile oluşturduğu duo dışında da bir kariyeri olduğundan burada biraz karışıyor aslında işler ama The Heist o kadar başarılı bir albüm ki bu içeriğe almadan edemezdik. Ama zaten Macklemore solo bir sanatçı olarak 2005 yılından 2017 yılına kadar herhangi bir albüm yayınlamadığından The Heist’ı bir başlangıç noktası kabul edebiliriz. 2007 yılında tanışan Macklemore & Ryan Lewis ikilisi 2009 yılında ilk EP’lerini ve 2012 yılında da ilk albümleri The Heist’ı yayınlamışlardı. Albüm içindeki Thrift Shop ve Can’t Hold Us şarkıları dönemin tüm dünyada en çok dinlenen şarkılarından olmuştu. Bunun dışında Same Love, Win$ gibi şarkılar da ikilinin diskografisinde yer alan en başarılı şarkılardan ve yine bu albümden. İkili ikinci stüdyo albümleri This Unruly Mess I’ve Made ile popüler bir müzik yapma isteklerini bir kenara bırakıp daha underground bir iş ortaya çıkarınca haliyle dinlenmeler ve ün düşmüştü. Sonrasında ikili dağılmış ve Macklemore solo bir albüm yayınlamıştı. 2021’in sonuna doğru bir araya gelen Macklemore & Ryan Lewis ikilisinden gelecek olası bir albümün The Heist’ı geçmesi çok çok zor gözüküyor.
Snoop Dogg – Doggystyle
G-Funk’ı hip-hop içine dahil eden, Batı Yakası rap’ini yeniden tanımlayıp hip-hop sahnesinin en çok dinlenen sound’larından biri haline getiren bu efsane albüm, elbette Snoop Dogg’un da kariyerinin en iyi işiydi. İlk haftasında 806,858 kopya satılan albüm, Snoop Dogg’u ilk albümünü yayınlayan rapçiler arasında 1 haftada en çok satış gerçekleştiren rapçi yapıyordu. Snoop Dogg, uzun ve karmaşık kariyerinde bu kadar yukarı çıkardığı çıtayı bir daha aşamayacak ve en iyi albümünü kariyerinin başında yapmış olacaktı.
50 Cent – Get Rich Or Die Tryin’
Belki 2. albümü The Massacre daha çok sattı ama 50 Cent, kariyerinde hiçbir zaman Get Rich Or Die Tryin’ dönemindeki kadar ikonik ve etkili olamadı. Eminem ve Dr. Dre’nin yürütücü yapımcılığında çıkan albüm P.I.M.P., In Da Club gibi dönemin en büyük hit şarkılarını içeriyordu. Gangsta rap ile R&B şarkılarını aynı potada harika bir şekilde eriten 50 Cent, sadece 2003 yılının değil belki de hip-hop tarihinin en önemli albümlerinden biriyle resmi kariyer başlangıcını yapmıştı. Albüm adıyla dahi popüler kültür lügatına girmeyi başarmıştı. İlk haftasında 872 bin kopya satılan albüm belki ilk haftasında 1,15 milyon kopya satılan The Massacre’dan bu konuda geride kalıyor ama sokakta yarattığı etki bakımından 50 Cent hiçbir zaman ilk stüdyo albümü Get Rich Or Die Tryin’ gibi bir dönem geçirmedi.
Polo G – Die A Legend
Polo G, ilk stüdyo albümü Die A Legend ve özellikle Through Da Storm ve Lil Tjay düetli Pop Out şarkılarıyla büyük bir potansiyel vadetmişti. Aslında hâlâ genç sayılabilecek bir yaşta, hızlı bir kariyer planlamasıyla 3 albüm yayınladığı için yüzünü biraz eskittiği için aksini hissettiriyor olabilir. Yine de Polo G, ilk albümünün üzerine çok koyamadığı için bu içerikte yer almayı hak ediyor bence. Özellikle onun hakkında “Piyano temelli altyapıları çok fazla kullanıyor.” şeklinde benim de katıldığım bir eleştiri vardı. Kendisi Hall Of Fame’in 2.0 versiyonunda Piano G isimli şarkıda bu eleştirilere cevap verse de önümüzdeki projelerinde özüne dönüp kurduğu temelin üzerine kurması gerekiyor bence.
Nas – Illmatic
Kariyerinin 30. yılında Grammy kazanan ve 14 stüdyo albümü yayınlamış bir rap sanatçısını bu içerikte değerlendirmek çok kolay olmamalıydı ancak bahsettiğimiz albüm Illmatic olunca o kadar da zor olması aslında. Nas’ın 18-19 yaşlarında kaydettiği bu albüm, belki de sadece Nas’ın değil hip-hop tarihinin en iyi debut albümlerinden biriydi. Nas’ın ne kadar iyi bir hikaye anlatıcısı olduğunu henüz kariyerinin başında gösterdiği albüm, 18 yaşında New York’lu bir gencin kendi mahallesinde dönen pislikleri gözünden mikrofona transfer ediyor. Nas, Illmatic sonrası birçok kaliteli şarkı ve albüm yaptı ama Illmatic öyle bir seviyeydi ki kendisi bile o eşiği zorlasa da geçemedi.
Wu-Tang Clan – Enter The Wu-Tang (36 Chambers)
“Cash rules, everything around me!” gibi bir terimi hayatımıza sokan, sonradan hip-hop adına birçok önemli adım atacak ismi tanıtan Enter The Wu-Tang (36 Chambers), gerçekten de adı gibi Wu-Tang’e giriş yaptığımız bir albümdü. 1993 yılında çıkan albüm, New York rap’i için de çok önemli kilometre taşlarından kabul edilir. Aradan geçen onca yıla rağmen saygıyla anılıyorsa, tişörtleri giyiliyorsa nedeni bu albümdür.
Chief Keef – Finally Rich
2010’lu yılların başında Chicago’dan yükselen drill’in en önemli temsilcisi şüphesiz Chief Keef’ti. 2012 yılında yayınladığı ilk stüdyo albümü Finally Rich, 17 yaşında birinin çok üzerinde bir işti. Özellikle “Love Sosa”, Lil Reese düetli “I Don’t Like” ve Wiz Khalifa & 50 Cent düetli “Hate Bein’ Sober” şarkılarıyla dikkat çeken albüm, sonradan gelen ve şu an piyasanın önemli yerlerinde olan birçok rapçi için ilham olmuş projelerden biridir. Chief Keef, bu albümden sonra hiçbir zaman müziği bu kadar ciddiye almadı ama sonuç olarak o da ilk albümünün seviyesini geçemeyenler klasmanımıza giriyor.
N.W.A – Straight Outta Compton
Dünyanın en tehlikeli grubu, ilk stüdyo albümleri Straight Outta Compton ile beraber gangsta rap kavramını ortaya çıkarmıştı. Çıkarmasalar dahi bu kavramı yayan onlardı ve bu albümün yakaladığı beklenmeyen başarı sonrası hip-hop da buraya doğru yönelmişti. Albümün içerdiği sıkıntılı liriklerden ötürü grup üyeleri başlarda sıkıntı yaşasa da gelen başarılar ve satış sayıları sonrası siyasiler ve polisler de N.W.A’ye dokunamaz hale gelmişti. 1988 yılında yayınlanan albüm sonrası N.W.A, 1991 yılında da Ni**az4Life albümünü yayınlamıştı. Rap müziğin gidişatını değiştiren bir albümü geçmek epey zordu ve N.W.A de bunu başaramadı elbette. Sonrasında grup üyelerinin birçoğu solo kariyerlerine yönelmiş, Eazy-E’nin de 1995 yılında hayatını kaybetmesiyle N.W.A grubu bir bakıma dağılmıştı.
Kid Cudi – Man On The Moon: The End Of Day
Kid Cudi’nin 2009 yılında yayınladığı ilk stüdyo albümü, hem kendisini piyasaya tanıtmış hem de hâlâ piyasada sağlam bir isminin olmasını garanti altına almıştı. Kid Cudi’nin yaptığı farklı rap tarzı, mainstream’de benzer işleri dinlemekten sıkılanlar için de bir kaçış olmuş ve Kid Cudi’ye kariyerinin en başarılı ve en çok satılan albümünü getirmişti. Day ‘N’ Nite (Nightmare), Soundtrack 2 My Life, Pursuit Of Happiness gibi şarkılarıyla aradan geçen 13 yıla rağmen keyifle dinlenen albümün üzerine Kid Cudi iyi bir kariyer inşa etti. Evet, belki Cudi sonraki albümlerinde de güzel işler ortaya koydu ama ilk albümünün yeri her zaman ayrıydı.