EMINEM, XXL’in 25. yılına özel bir röportaj verdi: “Tek amacım en iyi rapçi olmak!”

© Travis Shinn

Eminem, XXL dergisinin 25. yılına özel derginin kapağında yer aldı ve içten bir röportaj verdi. Aslında röportajdan çok Eminem’in içini XXL okurları için dökmesi diyebiliriz. Herhangi bir soru olmadan Eminem’in kendi ağzından dökülen cümleler XXL’in web sitesinde yayınlandı. Tabii Eminem’in kapağında olduğu ve büyük bölümünün ona ayrıldığı Sonbahar sayısı da fiziksel olarak satışa çıktı.

Eminem’in herhangi bir soru sorulmadan gerçekleştirdiği bu söyleşiyi sizin için çeviriyorum.

İmkansızlıklar ve hayranlar

“Hiçbir zaman birinin ilham kaynağı olacağımı düşünmemiştim. İlk albümüm çıktığı zaman hâlâ nerede bulursam orada kaldığım bir dönemdeydim. Bu, çoğu zaman Kim ve onun ailesinde oluyordu. İkinci albümüme kadar kendime bir ev alamamıştım. Bir kerelik bir şey olup olmadığını bilmiyordum ama insanlar kapımı çalmaya başladığında işlerin çığırından çıkmaya başladığını anlamıştım. Bu aslında Stan’i yazarken bulduğum motivasyonlarından biriydi. Şöyleydim: ‘Bu insanlar cidden benden mi etkileniyor?’ Aynı zamanda hayrete düşmüştüm. Hepiniz benim hakkımda bir şeylere mi sinirleniyorsunuz? Bütün bunlar nasıl oluyordu? Bu motivasyon bana Stan gibi şarkıları yazdırdı çünkü hayranlara sahip olmak bir hayalimin gerçeğe dönüşmesiydi ama dediğim gibi aynı zamanda tehlikeli ve oldukça sürreal bir şeydi. Şu an bile burada otururken kafamın içinde düşünüyorum da nasıl işler bu seviyeye geldi diye. Tek isteğim yalnızca saygı duyulan bir MC olmaktı. Hayatta kalmak için yeterli paraya ulaşırsam düzenli bir işe girmem gerekmeyecekti. Bu da içimde her zaman devam eden ve bitip bitmeyeceğine emin olmadığım rekabetçi ruhumla uyuşuyor aslında. Rekabetçi ruhum, lirisizmle beraber büyük ihtimalle en büyük silahım.”

Dr. Dre hayranlığından, onunla çalışmaya

Eminem & Dr. Dre

“Bütün bunlar olmadan önce, Dr. Dre ve Interscope ile sözleşme imzalamadan önce, Royce’la yaptığımız bir sohbeti hatırlıyorum. Hip-hop label’ında çalıştığını söyleyen biri benimle sözleşme imzalamak istediğini söyledi. Ben o sıralar Bass Brothers ile çalışıyordum. 3-4 şarkı yapıp bu adama verdim. Sonradan öğrendim ki o adam posta odasında çalışan birisiymiş yalnızca.

Dibin dibindeyim. Ne yapacağımı bilmiyordum çünkü işler yürümeyecek gibi duruyordu. 24 yaşındaydım, ilgilenmem gerek bir bebeğim vardı ve tek yapmak istediğim rap’ti. Ama olmuyordu. Acayip bir depresyonun içindeydim. Royce’la konuşuyorduk yine. Redman’i seviyorduk. Günümüze kadar onu sevdim, büyük bir hayranıyım. Royce’la yaptığımız sohbetlerde şöyle diyordum: ‘Royce, altın sertifika alabilecek seviyelere gelsek, düşünsene adamım. Mesela Redman’e bak. O, inanılmaz bir saygıya ulaşmış. Yıldız olmanın diğer olanaklarına gerek yok.’ Bu konuşma en başından beri aklıma takılmış durumda. Düşünüyorum da bu bir sonraki seviye. Hiçbir zaman bunun olabileceğini bilemezdim.

Bazı arkadaşlarımla LA’e gitmeden hemen önce bir arabada olduğumu hatırlıyorum. 1997’deki Rap Olimpiyatları’ndan hemen sonra. The Firm’in albümü yeni çıkmıştı ve Phone Trap, bana göre yapılmış en iyi beat’lerden biriydi. Şunu dediğimi hatırlıyorum: ‘Yalnızca Dre ile bir kere görüşebilsem çok çılgınca olurdu, O çok iyi.’ 3 hafta sonra Dre’nin evindeydim. The Slim Shady LP’yi yapmıştık. Yapması çok eğlenceli bir albümdü. Aynı zamanda da her şeyi birden değiştiren bir projeydi.”

U*uşturucu bağımlılığı

“Değişimlerden biri de sözleşmeye imza atmamla beraber u*uşturucuların hayatımın bir parçası olmasıydı. Los Angeles’a ilk geldiğim zamanlar, takıldığım elemanlarla Tijuana’ya (Meksika’da bir şehir) gidip u*uşturucu satın alıyorduk. Vicodin ve ona benzer şeyler. Bunu kaç defa yaptık bilmiyorum ama gidip gelmesi çok kolaydı. Son gittiğimiz seferde ikinci sıradaydık. Önümüzdeki eleman, gümrükteki adamlarla tartışıyordu. Onu arabadan çıkarıp yere yatırdılar ve cebindeki hapları çıkarmaya başladılar. Biz de inanılmaz korktuk ama devam ettik. Ceplerimiz hapla doluydu, ne kadar olduğunu bilmiyordum bile.

Elbette o an hapse girsem, büyük ihtimalle albüm (The Slim Shady LP) çıkmayacaktı ve rap kariyerimde sahip olduğum hiçbir şeye sahip olmayacaktım. Bundan sonra böyle yapmamalıydım. Aslında bu olay bana bir işaretti ama hiçbir zaman bir sorunum olduğunu düşünmedim. Sadece u*uşturucuları sevmiştim. Para kazanmaya başladıkça da daha fazlasını alabilecektim.

Bağımlılığım, kariyerimin ilk dönemlerinde başlamadı. Eskiden o*sikodon içip rap savaşlarına girerdik. Benim u*uşturucu kullanımım ilk albümüm dönemine denk geliyor. Ünlü olana kadar çok sert şeyler kullanmadım. Sadece deneyimliyordum. Seçeceğim bir u*uşturucu bulamamıştım. O dönemler turnedeydim ve insanlar bana resmen ücretsiz u*uşturucu veriyordu. Bir süre durumu iyi idare ettim. Ama sonra durum çığırından çıktı ve nasıl duracağımı bilemedim.

Bir şeyleri başardıkça beyaz bir rapçi olarak hakkımdaki eleştiriler de artıyordu. XXL hakkımda bir şeyler yazmıştı. New York’taki büfelerden birine gidip birkaç dergi almıştım. İlk olarak son sayfayı açtım ve de ne göreyim? XXL beni diss’liyordu. Bu da ne? Makalenin tamamını okuyup okumadığımı hatırlamıyorum bile -o dönem hakkımda yazılanları okurdum- ama bu yazı canımı yakmıştı çünkü beni tanımadan hakkımda bazı yargılara varılmıştı. Yükselirken birçok zorluğa göğüs germek zorunda kalmıştım. Saygılı davranmak istiyordum çünkü yaptığım müzik siyahi müziğiydi. Eve bir misafir olarak geldiğimi farkındaydım ve XXL, The Source, Rap Pages ve Vibe benim için hip-hop’ın İncil’leriydi. O an anladım ki herkesin algısı beyaz bir adamın hip-hop’ın içine geldiği ve her şeyin onun için iyi gittiğiydi. Belki XXL’dekiler benimle konuşsaydı beni daha iyi anlayabilirlerdi. Elbette üzülmüştüm. Ayrıca bu durum sadece dergilerle sınırlı değildi. Sağdan soldan rapçiler de bana sataşıyordu. Buna da alışmıştım. Ama battle kültüründen geldiğim için bunlar benim için sorun değildi, anlıyor musunuz? Herkesle kafa kafaya mücadele edebilirdim.

Ama sonradan aramız düzeldi. (XXL’e söylüyor) Nasıl iyiye gittiğini hatırlamıyorum. Nasıl diyaloglar oldu, hangi olay bu kıvılcımı yaktı hatırlamıyorum. Marshall Mathers isimli şarkımda XXL’i diss’lemiştim ama sonra Ray Benzino’yla diss’leşirken de XXL’i övmüştüm. Zaten daha sonradan Dre, ben ve 50, kapakta yer almıştık. The Source’la olan savaşsa devam ediyordu.

Bu dönem, aynı zamanda bağımlılığımla savaşmaya başladığım dönemdi. İnsanlar elbette henüz bilmiyordu ama içimde bir şeylerin olduğunu fark ediyordum. Yapabildiğim kadar içimde tutmaya ve saklamaya çalıştım. Bir süre bağımlılığımı bastırmayı ve saklamayı başardım, ta ki çok kötüye gidene dek. O sıralarda da 50 ve Ja Rule arasında bir kavga vardı. Diss’leşmeye başlamıştık ve bütün o diss şarkılarını yapıyordum. Bağımlılığımın iyice kötüleştiği dönemde The Marshall Mathers LP’den çıkmış ve Encore için hazırlıklar yapıyordum. V*codin, V*lium ve alkol alıyordum. Sanki haritada bir yerde kayboluyor ve nereye gittiğimi hatırlamıyor gibiydim. Ben, 50 ve G-Unit, BET’in 106 & Parks programına katıldığımızda işlerin çok kötüye gittiğini hatırlıyorum. Programda You Don’t Know şarkısını seslendirip daha sonra da bir röportaj gerçekleştirmiştik. İşte tam o an benim şartellerim atmaya başladı. Sunuculardan biri benimle konuşuyordu ama dediklerinden bir kelime bile anlamıyordum. 50 bana sorulan her soruyu cevaplamak zorunda kaldı. Bütün bunların üstüne bir de Am*ien kullanmaya başlamıştım. Sahne almadan önce biraz kullanıyordum, ki bu o kadar da büyük bir bir şey değil dersiniz, ama Am*ien zihninizi silen türden bir ilaç. Bu ilacı alıp uyumazsanız komaya girmiş hissediyorsunuz. Ne dediğinizi görüyor ve duyuyordum ama bir türlü kavrayamıyordum. Şu anda geri dönüp röportajı izlerseniz fark edersiniz. O dönemler etrafımda herkes bunu söylüyordu: ‘O ayvayı yemiş, onunla alakalı bir şeyler doğru gitmiyor.’

Konuyu toparlayacak olursam; u*uşturucu kullanımım ve bağımlılığım hayatımın sadece 5 yılını kapsıyor. Bunu bu şekilde düşünmek oldukça garip. Olaylar yaşanırken bana çok daha uzun gelmişti ama dönüp bakınca etki ettiği kadar uzun sürmemiş. Ardından Proof olayı yaşandı ve bağımlılığım arşa çıktı. Hatırlıyorum, Proof öldükten hemen sonra evimde yalnızdım. Yatağımdayım, hareket edemiyor ve yalnızca tavanı izliyordum. Tek yaptığım daha fazla hap kullanmaktı. Bu olduğunda tamı tamına 2 tam gün yürüyemedim ve u*uşturucu kullanımım çığırından çıktı. O dönem 10 tane torbacım vardı, gecede 75-80 tane V*lium kullanıyordum, ki bu çok fazlaydı. Hâlâ nasıl burada olduğumu bilmiyorum. Kendimi hissizleştiriyordum. Proof öldükten birkaç ay sonrasıydı. Banyoda u*uşturucu kullanmak üzereydim ve bayıldım. Uyandığımda vücudumda tüpler ve diğer şeyler vardı, konuşamıyordum. Hiçbir şey yapamıyordum. Nerede olduğumu ve neyin yaşandığını bilmiyordum.

Dönüp baktığımda ilk 3 albümümden kesinlikle gurur duyuyorum. Bazen ilhama ihtiyaç duyduğum noktalarda geri dönüp onları dinliyorum. O şarkılara dönmek yardımcı olabiliyor. Tabii vokalimin daha iyi olabileceği, kelimeleri birbirine daha iyi bağlayabileceğimi falan düşünüyorum dinlerken.

Encore albümüm ise kariyerimin gidişatını farklı bir yere götürdü çünkü Encore bağımlılığım döneminde yapıldı. Haplara bağımlı olmaya başladığımı fark etmiştim. The Eminem Show ve 8 Mile soundtrack dönemini geride bırakmış ve o dönem yaptığım tarzda yapılan 7-8 şarkı kaydetmiştim. Ama sonra bu şarkıları bonus CD olarak yayınlamayı düşündük, çünkü lanet olsun ki şarkılar sızmıştı. Eğer o şarkılar sızmasaydı Encore çok daha farklı bir albüm olabilirdi. ‘We as Americans’, ‘Love You More’ gibi birçok şarkı bonus CD’ye kalmıştı çünkü dediğim gibi sızmışlardı ve bu da benim keyfimi çok kaçırmıştı. Her şeye baştan başlamak zorunda kaldım, bu da bir dağı tırmanıyor gibi hissettirmişti. Dağın yarısını tırmandığınızı ama birden aşağıya düştüğünüzü düşünün. ‘We as Americans’ albümü başlatacaktı ve sonrasında ‘Bully.” ve ‘Evil Deeds’ de orada olacaktı. Her şey planlandığı gibi gitseydi Encore da seviye olarak The Eminem Show’la aynı olacaktı. Problem şuydu ki kayıt süreci devam ettikçe u*uşturucu bağımlılığım artmaya başlamış ve salak bir moda bürünmüştüm. Ben de ‘Ass Like That’, ‘Big Weenie’, ‘Rain Man’ gibi salak ve yazması saniyeler süren şarkılar yapmaya başlamıştım. Kafam iyi şekilde söz yazıyor ve iyi hissediyordum çünkü içimde 20 V*codin vardı. Yapması eğlenceliydi, ben de gerisini düşünmüyordum.

Albüm çıkmıştı ve benim için tam olarak bir alarmdı, yüzüme bir tokattı, ayılma zamanıydı. Bir şekilde saçma bir yola girmiştim, kafamdakileri nasıl toplayacağımı bilmiyordum. Sızan şarkılar dahil olmak üzere birçok şeye karşı çok sinirliydim. Sızan şarkılar albümün temelini sarsmıştı. Hâlâ elimde ‘Like Toy Soldiers’ gibi sağlam şarkılar da vardı ama içten içe albümün The Eminem Show kadar iyi olmadığını farkındaydım.

Encore, kariyer basamaklarımda yanlış bir adım haline geldi ve ben, en iyi halimi yansıtamadığım gerçeğini bir türlü aşamadım. Sızmalar yaşanmasa en iyi halim yeterince iyi olacaktı. Ama o an elimde olanları yayınladım ve kariyerime bir leke sürmüş gibi hissettim. Yine de Encore iyi rakamlar elde etti ama hiçbir zaman rakamlarla ilgilenmedim. Ben daha çok insanların düşünceleriyle ilgileniyordum. Eleştirmenlerin ve hayranlarımın yorumları benim için önemliydi, onlar da bu albüm konusunda bana yüklenmişlerdi.

İdolleri

Eminem & LL Cool J

Profesyonel anlamda son 25 yılda başıma gelen en iyi şey, kahramanlarımla tanışmaktı. Büyürken bana ilham kaynağı olan MC’ler. Dre ile tanışmam uzun zamanımı almıştı. Interscope’de odaya girdiği an içimde bulunduğum duruma inanamamıştım. Sonradan Treach, Redman, Kool G Rap, Big Daddy Kane, Masta Ace, Rakim gibi isimlerle de tanıştım. Onlar olmasa burada olmazdım. Onlar bütün ilhamımı aldığım kişiler. Oturup onların stillerini çalışıyordum. Kool G Rap, 2 satır içinde 10 kelime koyardı ve hepsi birbiriyle kafiyeli olurdu. Mesela buna çalıştım. “A letter to you suckers, each and every one of you duck muthafuckas/Your girl puckers her lips, so I stuck her.” Şöyle bir cümle kurardı mesela, buradaki kelimelerin 5’i kafiyeli. Günümüze gelelim, hâlâ LL Cool J ile konuşurken içten içe garip hissediyor ve ürküyorum.

Dinledim, çalıştım ve bu müziği sevdim, çok sevdim. D.O.C., Tupac Shakur ve Biggie. Onlar benim idollerimdi. Onlar olmasaydı bugün bulunduğum konumun yakına bile gelemezdim. Benim hip-hop içindeki rolüm her zaman en iyi rapçi olmaya çalışmaktır. Budur. Kendi içimde bunu hissetmek istiyorum. Hissetmek istediğim şey bu. J. Cole’un çıkardığı şeyi dinleyince bunu hissedemiyorum. Ya da Kendrick’in çıkardığı şeyi dinleyince. Şöyle oluyorum: ‘Tamam, bu adamlar oyun oynamıyorum. Onların müziği altında ezilmek istemem, onların gölgesinde kaybolmak istemem.’ Hâlâ herkese benim kim olduğumu göstermek istiyorum. Dediğim gibi onlar en iyisi olmak için rap yapıyor. Ben de onların işlerini dinleyince ‘Yo, şu an en iyi rapçi ben değilim, işimin başına dönmeliyim.’ şeklinde düşünüyorum.

Şarkı yazma sürecim eskisine göre biraz farklı ilerliyor. Eskiden bulduğum her kağıt parçasına bazı fikirlerimi yazardım. Bazen o özgürlüğüme yeniden sahip olmak istiyorum. Kariyerimin başında istediğim gibi boyayabileceğim boş bir tuvalim vardı. Ama bu tuvali doldurdukça aklınıza gelebilecek her şeyle alakalı bir şarkı yapmış oluyorsunuz. Ben de şöyle düşünüyorum: En iyi rapçi olmakla en iyi albümlei yapmak arasında kalsam, en iyi rapçiyi olmayı seçerim. Bu, benim rap yapma şeklimdir. En iyisi olmak için. Elbette bu subjektif bir değerlendirme, herkesin kafasındaki en iyi rapçi farklıdır ama ben iyi şarkılar yapmaktansa bunun için uğraşmayı seçiyorum.

Kariyeri ve rap müzik hakkındaki güncel görüşleri

Kendrick Lamar & Eminem

Kariyerimin bu döneminde artık birçok başarıyı elde etmiş biriyim. Bu yüzden rakamlar, listeler, sıralamalar pek beni ilgilendirmiyor. Kendrick Lamar, J. Cole, Joyner Lucas, Big Sean gibi insanların neler yaptığına odaklanmış durumdayım. Onların yaptıkları işi nasıl yaptıklarını izliyorum. Çünkü onlar da en iyi rapçi olmaya odaklanmış isimler.

Kimsenin yapamayacağı şeyler yapmak istiyorum. Kimsenin yapamayacağı seviyede rap yapmak istiyorum. Yeniden, bu subjektif bir durum, özellikle rekabetçi rapçiler en iyisi olmak için uğraşır. Ben, daha genç isimlerin beni itmesi için bekliyorum. Albüm yapmak zorunda değilim. Bu noktada hiçbir şey yapmak zorunda değilim. Bu, istemekle alakalı. Benim için bu durum ünümün geldiği yere göre hiçbir zaman değişmedi. Hâlâ rap’i seviyorum. Benim için her zaman en önemli şey bu oldu. Hâlâ söz yazmayı seviyorum. Bahsettiğim rapçileri izlemeyi seviyorum ve yaptıkları şeyleri ben de yapabilecek miyim bunu görmek istiyorum. En iyi rapçiler ne zaman albüm çıkarsa, oyunu değiştiriyorlar. En azından benim için öyle. ‘En azından şu şekilde rap yapabilmeliyim.’ diye düşünüyorum. Çünkü bunu yapmazsam birkaç yıl sonra beni geçebilirler, hatta beni piyasadan silebilirler.

Yerimde oturup da ‘Gelmiş geçmiş en iyi rapçi olmak istiyorum ama kimseyi dinlemiyorum. Ben dokunulmazım.’ diyemem. Hayır, çünkü uyuyakaldığınız an kellenizi almak için biri gelecektir. Rap’le alakalı sevdiğim şey de bu. Sürekli gelişiyor ve başarılı olmak için ona ayak uydurmak zorundasınız.

 

Orijinal metin: XXL

Total
0
Shares
Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Önceki İçerik

Amerika'da rap adına yılın en bereketli günü: 30 EYLÜL

Sonraki İçerik

KID CUDI'nin ENTERGALACTIC isimli albümü ve animasyonu nasıl olmuş?

İlgili İçerikler